Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İ.Ethem Büyükköse

TÜRKÇENİN BAŞKENTİNE ‘KIZIL ELMA FESTİVALİ’ YAKIŞMAZ MI ?

Festivaller insanlık tarihi boyunca , genellikle yerel bir topluluk tarafından belirlenmiş ve geleneksel olmuş gün ve tarihlerde kutlanan, yapıldığı yörenin imgesi hâline gelmiş etkinlikler bütünüdür.

Özellikle Cumhuriyet tarihinden bu yana ülkemizde bir çok şehir kendi kültürel veya ekonomik değerleriyle alakalı festivaller düzenlemiş birçoğu da geleneksel hale gelip günümüze kadar ulaşmıştır. Günümüzde bu festivallerin çoğu yerel bir etkinlik olmaktan çıkmış ciddi bir turizm potansiyeli olarak yapılmaya devam etmektedir. Dört yıl önce Alaçatı da düzenlenen ‘Ot Festivaline’ 3 milyon ziyaretçinin katıldığını okumuştum gazetelerden.

Ülkemizde düzelen en prestijli festivallerden ikisinden ilham alarak bana göre Türkçe’nin başkenti Karaman’a çok yakışacak bir Festival fikri oluştu.

ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ :

Antalya’da yıllar boyu düzenlenen pek çok etkinliğin temeli 1950’de Aspendos Tiyatrosu’nda atılmıştır. Serik ilçesi Belkıs köyündeki Roma dönemine ait Aspendos Tiyatrosu’nun harabe olmaktan kurtulması ise Gazi Mustafa Kemal’in 9 Mart 1930’da tiyatroyu ziyareti sırasında söylediği Bu tiyatroyu onarınız ama, kapısına kilit vurmayınız. Burada temsiller veriniz, güreşler düzenleyiniz. sözlerinden dolayıdır. Bu ziyaretten iki yıl sonra 1932 yılında Belkıs Harabeleri olarak anılan Aspendos Tiyatrosu kısmen onarılmış ve tiyatroda gelirleri Kızılay’a aktarılacak bir güreş karşılaşmaları düzenlemiştir. Bu tarihten sonra Aspendos’ta okul, halkevi gibi kurumlar yararına güreş düzenlemek gelenek haline gelmiştir.

1960 larda bu gelenek Antalya Festivaline dönüştü. O yılların Türkiyesi’nde en revaçta sanat dalı olan sinema da festival bünyesine katıldı. Böylece 1964 yılında “Antalya Altın Portakal Film Festivali” ortaya çıktı.Festivalle birlikte kent için o dönem başlayan amblem arayışında Antalya’nın portakalı, denizi, tarihsel öğeleri Venüs heykeliyle bütünleştirildi ve portakal sadece ödülde kalmadı, film festivaline de adını verdi Antalya Altın Portakal Film Festivali, Avrupa ve Asya’nın en köklü film festivallerinden biri, Türkiye’nin ise en eski ve uzun soluklu film festivalidir. Festival, 2005 yılından bu yana Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali adıyla gerçekleşmekte; festival programı içinde uluslararası yarışma bölümü de yer almaktadır.

ADANA ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ :

Çukurova’nın ürünü pamuğu simgeleyen Altın Koza Film Festivali ilk kez 1969 yılında ‘Altın Koza Film Şenliği’ adıyla Adana Belediyesi ve Adana Sinema Kulübü öncülüğünde gerçekleştirildi. Türk Film Arşivi’nin katkılarını da yanına alan Altın Koza Film Festivali, o tarihten bu yana her yıl zenginleşen içeriği ile sadece Çukurova’nın değil, ülkemizin en önemli kültür – sanat etkinliklerinden biri oldu.

KARAMAN KIZIL ELMA FESTİVALİ

Karamanoğlu Mehmet beyin yayınlattığı fermanla ilgili Türk Dil Kurumunun da onayladığı ilk ve tek kaynak İbn-i Bibi’nin Selçuknamesinde geçen bir paragraflık bölümdür.

 

‘Bugünden sonra hiç kimse kamuda, makamda, kurul kuruluşlarda, açık alanda Türkçeden başka bir dil konuşmasın!’ mealindeki bu cümleden sonra Karaman Türk dilinin başkenti olduğu iddiasıyla harekete geçti. Bu belge tabiki çok önemli ama Dünyada en çok konuşulan 5. dil olan 250 milyon kişinin konuştuğu bir dilin başkenti olması için yeterli değil, olmuyor da.

Türk Halk edebiyatının en eski ve önemli temsilcisi olan Yunus Emre’nin de Karaman da meftun olması, şehrimize ‘Türkçenin başkenti’ iddiası konusunda bir avantaj daha sağlasa da günümüzde bu iddianın gerekliliği olarak maalesef ki bir şey yapılmıyor. Tam bu noktada özellikle Türk Dünyasının dikkatini çekebilecek Türkçe merkezli bir festivalin olması gerektiğini düşünüyorum.

Tüm Türk Dünyasının dikkatini çekecek ve Karamanla bütünleşecek bir festivalin adı ne olmalıdır diye düşünürken de aklıma ‘Kızıl Elma Festivali ‘ geldi.

Türk yayılmacılığının önemli sembollerinden birisi olan Kızıl Elma imgesi, Türk devletleri için bir hedefi ve amacı simgeler. Ulaşılması gereken bir yeri, fethedilmesi gereken bir beldeyi ifade ettiği gibi kimi zaman bir devlet kurma idealini, kimi zaman cihan hakimiyeti idealini, kimi zaman da Türk birliği idealini ifade etmiştir.

Kızıl Elma imgesinin ilk kez Orta Asya Türkleri arasında doğduğu; Ergenekon Destanında Ergenekon’dan dışarıya çıkma ve kaybedilmiş eski yurdu geri alma idealini simgelediği kabul edilir. Türkistan’dan Hazar Denizi’nin doğusuna gelen Oğuzların ise Hazar kağanının ipek çadırının üzerinde hakimiyetinin ifadesi olarak bulunan altın topu yani Kızıl Elma’yı ele geçirmeyi ülkü edindikleri düşünülür.

Trablusgarp ve Balkan Savaşları’ndan itibaren Kızıl Elma sembolizmini İttihat ve Terakki Cemiyeti bünyesinde örgütlenen Türk milliyetçileri sahiplenmiştir.Cemiyetin ideoloğu Ziya Gökalp’in Kızıl Elma adlı manzum eseri, 1914 yılında çıkan ilk şiir kitabına adını verdi. Gökalp için Kızıl Elma mekana bağlı olmayan bir idealin adı idi ancak dönemin başka yazarları için Kızıl Elma Turan coğrafyası ile özdeşleşmiştir.

Geçmişte Sarı Saltuk’un kahramanlıklarını içeren Saltukname’den Evliya Çelebi’ye kadar, pek çok eserde konu edilmiş olan “Kızıl elma” motifi Türk Edebiyatında Aka Gündüz, Ömer Seyfettin, Nihal Atsız, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Dilaver Cebeci, Ragıp Şevki Yeşim, Mim Kemal Öke, Halil Delice gibi şair ve yazarların elinde yeni anlamlar kazanmaya devam etmiştir.

Türkiyenin en bunalımlı dönemlerinden olan 1980 li yıllarda, folklorik değeri olan birçok kavram gibi Kızıl Elma kavramı da belli bir siyasi görüşün sahiplendiği bir kavram haline geldi. Fakat günümüzde bu özelliğini yitirdiğini ve yine Türk Dünyasının ortak bir folklorik değeri olarak algılandığını düşünmekteyim.

Kızıl Elma Kavramı genelde edebiyat çevrelerinde sahiplenildiği için ve ayrıca hedefimiz Türkçe’nin Başkenti olmak ise Kızıl Elma Festivalinin taçlandıracağı ödüller de Edebiyat alanında olabilir.

Dinamitin mucidi ve Dünya savaşlarının en önemli silah tüccarlarından birisi olan Alfred Bernhard Nobel Dünyanın en prestijli edebiyat ödülleri arasında olan ‘Nobel Ödülleri’ ile, kendisiyle ve yaptığı işle hiç bağdaşmayan bir gelenek başlatmıştır. Bugün dünyanın en prestijli ödülleri arasında olan Nobel Ödüllerinin başarısına bakınca bizim Türk Dünyasının Nobeli olma şansımız ve potansiyelimizin olması, gerekçelerimizi dikkate aldığımızda hiç de hayal olmaz.

Bu ismin Karamanla bütünleşen bir de başka tarafı var o da ‘ ELMA ‘

NEDEN ELMA ?

Din kitaplarına konu olmuş ve dünyaca kabul görmüş bir hikayesi var

Anavatanı Kazakistan olduğu için Türk Dünyasında ayrı bir yeri vardır.

Karaman rekolte olarak ve fidan sayısı olarak Türkiyede 1. Sıradadır. Türkiye ise Amerika ve Çinden sonra Dünyada 3. Sıradadır.

Karaman Yeşili olarak literature girmiş plan ve sadece Karamanda yetişen bir tür oluşmuştur.

Karaman depolama endüstri geliştiği için ihracat potansiyeli yüksektir. Sadece hasat zamanında satılmadığı için dünya piyasasında karlı satış avantajı vardır.

Böyle bir festivalin mutlaka görsel anlamda da iyi ifade edilmesi gereklidir. Bu konuda oluşturulacak logo ve kurumsal kimliğin de Karamanı çok iyi ifade edebilmesi gerekir.Bu amaçla hazırladığım logo örneğini de aşağıda beğenilerinize sunuyorum.

Logonun anlamı :

Türkçenin başkenti olarak ifade edilmemize sebep olan Karamanoğlu Mehmet Bey’in yayınlattığı Türkçe Fermanı ve Elma Görselinin birleşmiş hali bu logo formunda anlattığımı düşünüyorum. Ayrıca Kızıl rengi eski Türkçe de Altın rengi olarak tanımlanır. Fakat günümüzde anlam kargaşası yaşanmaması için kızıl olarak anlaşılan renk de kırmızı olduğu için her ikisini de bu logo da kullanmayı tercih ettim.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Reklamı Geç