İnsan hayatına yön veren en kuvvetli içgüdülerden birisi kaygıdır. Kaygı durumu hayat boyu sürekli değişkenlik gösterir. Kaygı düzeyindeki değişiklikler ve şiddetinin artıp azalması insanın içinden çıkamayacağı bazı rahatsızlıklara da sebep olur ki bu durum çoğu zaman hüsranla sonuçlanmıştır. Bu bireysel düzeyde olabileceği gibi toplumun genelini ilgilendiren toplumsal olaylar karşısında bazı kitlesel travmalara da sebep olabilir.
Kaygının uyandırdığı duygu ise meraktır.İnsanoğlunun merakını giderebildiği oranda kaygısı azalır. Merakını gidermek için başvurduğu, bilgi aldığı kaynaklar o kişinin ya da o toplumun geleceğini yönlendirir. Tam bu noktada bilgi alınan kaynakların doğru bilgiyi sunması hayati önem taşımaktadır. Bu aynı zamanda bilgi kaynağına yüklenen çok ciddi bir vebal ve sorumluluktur.
Bu durum doğal olarak toplumsal yaşamdaki iletişim şeklimizde de etkisini gösterir. Adeta bir selamlaşma şekline dönüşen ‘ne var ne yok’ sorusu da bu merak duygusunun gereğidir.
Tarihi süreç içerisinde bilgi edinme şekilleri ve kaynakları sürekli gelişim ve değişime uğramıştır. İlk başta sözlü iletişim yaygınken haber kaynaklarının ve bilgiyi taşıyan kişilerin niteliği sürekli sorgulandığı ve güven vermediği için yazılı bilgiler daha itibarlı hale gelmiştir. Bu da aynı zamanda haberin ( bilginin ) ticari bir meta olmasının zeminini hazırlamıştır.
Artık büyük bir endüstriye dönüşmeye başlayacak olan kitle iletişim araçlarının devri başlamıştır. İsyanlar, devrimler hatta savaşlar bile kitle iletişim araçları tarafından manipüle edilmiş, insan topluluklarının üzerinde son derece etkili olmaya başlamıştır.
Doğru ve nitelikli bilgi günümüzün en kıymetli değerlerinden ve ihtiyaçlarından birisidir. O yüzden bilgiyi aktaran kişi ve kurumların en önemsemesi gereken konu bana göre GÜVEN dir. Zira üretilen bilginin kişilerde ve toplumlarda ne tür tahribatlar yaratabileceğinin bir sınırı yoktur. Yanlış bir bilgi bir savaş sebebine bile dönüşebilir ki tarih bununla ilgili kıssalarla doludur.
Her gün merakımızı gidermek için başvurduğumuz bilgi kaynakları arasında en dar çerçevede yerel medya kuruluşları gelmektedir. Küçük bir şehir olarak nitelendirebileceğimiz yaşadığım şehir Karaman’da yerel medyayı, hem mensubu olduğum bir sektör hem de bu şehirde yaşayan bir birey olarak değerlendirmek amacıyla bu yazıyı yazdım.
Karaman’da yerel basın mensuplarının da ÖZELEŞTİRİ yapmaları gerektiğine inanmaktayım. Sektör çalışanlarının çoğunu yakinen tanıdığım için bilmekteyim ki ben de dahil aramızda mektepli olarak bu işi yapan ya yoktur ya da çok azdır. Çok mu önemli mektepli olmak derseniz, bana göre iletişim fakültelerinde verilen eğitimlerin, kişisel gelişim olarak tamamlanması halinde önemli değil. Alaylı olarak da bu iş gayet iyi yapılabilir. Ama bu konuya dikkat çekmemin sebebi şudur: Bir mesleğin saygın, güvenilir, nitelikli olabilmesi için şüphesiz geçmişten bu yana süregelen bir birikimi olmalı. Bu birikim daha önce bu mesleği yapmış kişilerin deneyimlerinin gelecek nesillere aktarılması ve mesleğin saygınlığının devam etmesi, itibarının korunabilmesi için, şimdilerde bu işi yapanlara ışık tutar. Bu bilgi ve deneyimler evrensel niteliktedir ve bazı ilkeleri, belirli bir üslubu ve ahlakı içerir. Demem o ki Karaman yerel basını emektarlarının bu gerçekliğin farkında olarak bir de özeleştiri yapmalarının, mutlaka şehrimizde bu işin niteliğine, güvenilirliğine ve itibarına olumlu katkıları olacaktır. Kısacası yerel basın mensuplarımız, bir haber yaparken “klavye silahşörlüğü”nden ziyade gerçek, tarafsız, ahlaki kriterlere göre hareket etmelidir.
Yakın tarihte ülkemizde ve dünyada hepimizin etkilendiği bazı olaylar oldu. 15 Temmuz kalkışmasında ve sonrasında toplum olarak çok ciddi bir travma yaşadık. Şükürler olsun ki en az zararla atlatmayı başabildik. Bu olayın yaşandığı günlerde hepinizin malumu olduğu üzere bir panik ortamı ve kaygı hakimdi. Devletimizin kolluk kuvvetleri de güvenliği sağlamak ve bu kalkışmanın tekrar etmesi ihtimalini önlemek amaçlı, bazı kişileri GÖRÜŞLERİNİ ALMAK ÜZERE emniyete davet edildi veya bizzat emniyet mensupları tarafından getiridi ve gerekli işlemleri yapıldı. Bunların arasında toplumda itibar sahibi bazı işadamları da vardı.
Doğru ve nitelikli habere en çok ihtiyacımız olduğu o günlerde, bu krizi fırsata çevirmeye çalışan bazı basın mensubu arkadaşlar hemen kolları sıvadı. Emniyet mensuplarının görüşlerine başvurduğu bu kişilerin panik hallerinden reklam alarak faydalanmak üzere BOL REKLAM içeren bir gazete çıkarıldı. Gazete çıkarılmasına lafım yok, hatta topluma doğru ve nitelikli bilgi vermek adına bu gerekli bile olabilirdi. Ama yöntem ve üslup bana göre çok yanlıştı.
Benzer bir durumda Covid karantilarında oldu. Şehrimizde faaliyet gösteren özel bir sağlık kuruluşunda asılsız bir haber yapılarak toplumda bir panik hali yaratıldı. Dolayısıyle bu kuruluş hem ticari anlamda hem de itibar kaybı olarak zarar gördü. Sonrasında bu kuruluşun verdiği REKLAM akabinde hemen bir tekzip yayımlandı ve bu sayede yapılan haberden dolayı aklanmış oldu. Burda normal olarak akla şu geliyor: Haber doğruysa neden reklam verilince tekzip yayınlanıyor, yok haber yanlışsa neden böyle bir itibar suikasti yapılıyor. Bunun adı şantaj değil de ne ?
Başka bir olay da şehrimizle özdeşleşmiş ve itibar sahibi bir markanın hukuka yansıyan bir davası olduğu sırada daha YARGI KARARINI BİLE VERMEMİŞKEN firma aleyhine manüpilasyon içerikli haber yapılmasıydı. Peki sonra ne oldu? Firma haber yapan kuruluşa reklam verdi ve haberlerin gerçekleri yansıtmaya başlaması BU SAYEDE sağlanmış oldu.
Yapılan haberler ve üretilen içerikler toplamda Karaman’ın topyekün itibarını da olumlu ya da olumsuz etkilemektedir. Karaman adının geçtiği her türlü içerik bir şekilde bu şehirde yaşayanlara mal ediliyor ve Karamanlılar adına bir algı oluşuyor. Bu durum da şehrimizde yayın yapan medya mansuplarına başka bir sorumluluk yüklemez mi ?
Bu örnekleri çoğaltmak maalesef ki mümkün.
Attila İlhan bir yazısında ‘ … meseleleri anlamak için yeşili ( Amerikan Dolarını ) takip edin. O sizi sonuca ulaştırır’ demişti. Yazımın başında belirttiğim gibi insan hayatına yön veren bir içgüdü olan kaygı ve onun sebep olduğu merak duygusu, bizlerin doğru ve nitelikli bilgiye ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu ortaya koyarken bu ihtiyacı manipüle etmek için sadece para odaklı haberlerin yapılıyor olması ve bunun sonucu olarak da bilgi kaynaklarının vicdansızca klavye silahşörlüğü yaparak itibar suikastlerine sebep olmaları meslek etiklerine ve basın ahlakına hiç ama hiç önem vermediklerinin bir göstergesidir.
Peki gazeteciler para kazanmayacak mı ? Tabiki de kazanacak. Sonuçta bu işi meslek olarak yapan kişiler, işin sürdürülebilirliği için bir gelir elde etmeli. Ama bence yöntem bu değil ve sadece yerel basın mensuplarına da iş düşmüyor.
Geçmişte aldığım Toplam Kalite Yönetimi Eğitimlerinden edindiğim tecrübeye dayanarak haddimi aşmadan bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Bilgi üretme ve yayma sürecinde haber kaynağından başlayarak, yayınlanan mecra, kullanılan iletişim dili ve metodları, finansman sağlayıcıların beklentileri, halkın algı düzeyi vs. gibi konularda komple bir bilinçlenmeye ihtiyacımız vardır. Bu bilinç topyekün bir biçimde sağlandığı takdirde , medya okuyuculuğu, bilginin teyit metodları, birey veya toplum olarak vereceğimiz refleksler yaşadığımız şehre farklı bir yaşam kalitesi getirecektir. Manipüle edilmeden, sağduyulu, iletişime ve işbirliğine açık bir toplum haline gelmek bütün insanlığın ulaşmak istediği bir hedeftir zaten.
Ayrıca Karaman olarak 10.000 yılı aşkın bir kültürel mirasın üzerinde oturuyoruz. İçerik üreticileri için bu bulunmaz bir fırsat. Bunun biz farkında değiliz belki ama son 100 yıl içinde Karamanla ilgili yayınlanan bilgi ve belgeleri incelediğimizde itibar gören ve hala kullanılan en nitelikli yayınları maalesef yabancıların yaptığını görmekteyiz. Örneğin Karadağ’da araştırma ve kazı yapan Getrude Bell’den bu yana burnumuzun dibindeki hazine hakkında başka bir yayın yapılmamış. Bütün dünya Karadağı Getrude Bell’in yaptığı mimari çizimlerden ve Ramsay ile birlikte yazdığı “1001 Kilise” kitabından öğrenmekte. Bu arada 1001 Kilise ismini de Getrude Bell koymuştur ve biz de onu kullanmaktayız. Benim için çarpıcı bir örnek olduğundan bu konuyu anlattım ama bunun örnekleri çoktur. Kısa bir google taraması yaptığımızda Taşkale halısından tutun da Kızıldağ’daki Hitit Yazıtları’na kadar yabancı bilim adamlarının makalelerini görmemiz mümkündür.
Bilgiye olan ihtiyacımız hayat boyu devam edecek ve kalan hayatımızda da bize yön veren, hayat kalitemizi oluşturan unsurlar bilgi edinme yöntemlerimiz ve aldığımız bilgilerin niteliği ile doğru orantılı olacaktır. Çünkü tarih bize göstermektedir ki ‘Bilen yönetir’.
Vesselam….
Devamı gelecek
YORUMLAR